Kontrollü Yoksullaştırma: Sessiz Bir Kriz
29/09/2025 06:59 | Son Güncelleme : 29/09/2025 09:37
| Müslüm OKATAN

Ekonomik kriz dönemlerinde hükümetlerin sunduğu "reform" ve "dengeleme" paketleri çoğu zaman halkın alım gücünü bilinçli bir şekilde düşürmekten başka bir şey değildir. Bu sessiz strateji, kısa vadede istikrar görüntüsü verse de uzun vadede toplumun huzurunu, gençlerin umudunu ve ülkenin geleceğini tüketir
Ekonomik krizler, hükümetleri zor kararlar almaya iter. Bu kararlar çoğunlukla acı reçeteler içerir: maaşlar baskılanır, vergiler yükseltilir, para birimi değer kaybeder. Yetkililer bu süreci "ekonomik reform" ya da "dengeleme" adıyla sunar. Fakat gerçekte uygulanan politika, halk üzerinde kontrollü yoksullaştırma yaratır. Alım gücü kademeli ve sistematik bir biçimde düşürülür.
Gelirler azalırken yaşam maliyetleri artar. Orta sınıf hızla erir, geniş kitleler fakirleşir. Halk başlangıçta sessizdir, çünkü süreç yavaş ilerler ve bir "alıştırma etkisi" yaratır. Zamanla tepkisizlik ve sessizlik derinleşir. Ancak bu, toplumsal kırılganığın ve güvensizliğin habercisidir. Unutulmamalıdır ki tehlike, yalnızca yoksulluk değil; adaletsizlikle birleşmiş yoksulluktur
Sağlam bir ekonominin temeli orta sınıftır. Maaşlar enflasyon karşısında eritildiğinde, dolaylı vergilerle tüketim pahalılaştığında orta sınıf giderek küçülür. Orta sınıf güçlü olduğunda devlet politikaları geniş kesimlere hitap eder Zayıfladığında ise küçük bir elit. kesim aşırı zenginleşir, geniş bir yoksul kitle çaresizlik içinde bırakılır. Bu çaresizlik. insanları suça veya radikal tercihlere sürükleyebilir.
Kontrollü yoksullaştırmanın en görünmez ama en yıkıcı sonucu, gençlerin ümitlerini kaybetmesidir. Üniversite mezunları işsiz kalır, çalışanlar emeğinin karşılığını alamaz. Yetenekli gençler ülkeyi terk eder. Gençlerini kaybeden bir ülke yalnızca ekonomisini değil; kültürünü, sanatını, bilimini ve teknolojisini de kaybeder.
Hükümetler bu politikaları geçici önlem olarak sunar. Fakat süreç içinde bu düzen kalıcı hale gelir. Halk sosyal yardımlarla oyalansa da ekonomi kırılgan ve bağımlı bir yapıya bürünür.
Kontrollü yoksullaştırma, bir ekonomi politikası değil; halkın cebinden çalınan gelecektir. Bu politikalarla ayakta kalmaya çalışan iktidarlar, aslında kendi meşruiyetlerini tüketmektedir. Bir ülke orta sınıfını erittiğinde, gençlerini göçe zorladığında, emeğini yok saydığında sadece ekonomisini değil, demokrasisini de kaybeder.
Bugün sessizlik içinde katlanılan her kayıp, yarının büyük çığlığına dönüşecektir. Çünkü unutulmamalıdır: Yoksulluğu yöneten iktidarlar değil, yoksulluğu bitiren halklar tarihe geçer





