Ülkenin Vicdanı: Çocuklarımıza Ne Yapıyoruz?
05/08/2025 06:11 | Son Güncelleme : 05/08/2025 08:04
| Müslüm OKATAN

Merhaba Gaziantepsonnokta okuyucuları,
Bundan böyle tarafsız, doğru ve objektif habercilik anlayışıyla siz değerli okuyucularla bir araya gelmekten büyük bir onur duyuyorum. Gaziantepsonnokta ailesinin bir parçası olarak sizlerle buluşmak benim için son derece kıymetli ve mutluluk verici. Gerçeklerin üstünü örtmeden, toplumun vicdanına seslenen haber ve yazılarla burada olacağım. Çünkü artık görmezden gelineni görünür kılmanın, duyulmayan sesi duyurmanın zamanı geldi…
Ülkenin Vicdanı: Çocuklarımıza Ne Yapıyoruz?
Bir ülkenin vicdanı, en çok çocuklarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün hep birlikte ellerimizi vicdanımıza koyup düşünelim: Bizler ülkemizin geleceği olan çocuklarımıza nasıl davranıyoruz? Onları nasıl yetiştiriyoruz? Geleceğe hazırlayabiliyor muyuz? Onları gerçekten koruyabiliyor muyuz?
FİSA (Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği) Çocuk Hakları Merkezi’nin 2025 yılının ilk beş ayına ilişkin paylaştığı bilgi notu, bu soruların cevabını acı bir tablo ile gözler önüne serdi. Medya taraması yoluyla elde edilen verilere göre, devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getrmemesi nedeniyle en az 365 çocuk hayatını kaybetti.
Eğitimdeki eşitsizlik ise giderek derinleşen bir uçuruma dönüşmüş durumda. Bu eşitsizlik, yalnızca okul binalarının yetersizliği veya öğretmen eksikliğiyle sınırlı değil. Öğrencilerin sosyoekonomik koşulları, aile yapıları, kültürel çevreleri de eğitimde başarıyı doğrudan etkiliyor. Pedagojik açıdan öğrenci merkezli yaklaşımların uygulanmaması, farklı öğrenme biçimlerine ve ihtiyaçlara yanıt verilememesi bu eşitsizliği daha da büyütüyor.
Sosyolojik açıdan ise şehirlerarası ve aynı şehir içindeki bölgeler arasındaki sosyoekonomik farklar fırsat eşitsizliğinin en temel nedenlerinden biri. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözünden yola çıkarak sormamız gereken bir başka soru da şu: Devlet olarak, ülkemizin geleceği çocuklarımıza eşit sağlık hakkını sağlayabiliyor muyuz? Onların sağlığını ne kadar önemsiyoruz?
Bugün sağlık hizmetlerinde yaşanan eksikliklere baktığımızda, maalesef temel bir hak olan sağlıkta bile eşitsizlik hüküm sürüyor. Bu eksiklikler karşısında çocuklara pozitif ayrımcılık yaparak onların psikolojik ve fiziksel gelişimlerini desteklemek ise günümüz şartlarında neredeyse bir hayal.
Toplumsal çürümenin etkisiyle çocuklarımızı ahlaki olarak da kaybediyoruz. Son bir yılda çocukların suç işleme oranının yüzde 10 arttığını gösteren veriler bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor. Üstelik bu artış, sosyal, ekonomik ve kültürel fark gözetmeden toplumun her kesiminde yaşanıyor.
Yakın geçmişte hepimizi derinden sarsan iki olay, bu gidişatın boyutlarını göstermesi açısından önemliydi: Pazarda Ahmet Minguzzi’nin bir grup çocuk tarafından vahşice öldürülmesi
Mezitli kaymakamının oğlunun polis eşliğinde beş çocuğu darp etmesi (bu olayda bir çocuk yoğun bakıma kaldırıldı)
Ancak biz, bu acı ve vahim durumları sadece birkaç gün konuşup sonra unuttuk. Suçu da çağa, “Z kuşağı” dediğimiz nesle, teknolojiye ve sosyal medyaya atarak vicdanımızı susturmayı ve sorumluluklarımızdan kaçmayı seçiyoruz.
Ne var ki, aramızdaki jenerasyon farkına rağmen evlatlarımız bizlerin attığı adımları izliyor. Asıl kendimize sormamız gereken şu değil mi? Sağlık sisteminde bebek çetelerinin kol gezdiği, eğitim sisteminde sahte diplomalı ve vasıfsız kişilerin öğretmenlik yaptığı, uyuşturucu baronlarının mecliste, adalet saraylarında ve emniyet teşkilatlarında cirit attığı bir düzende çocuklarımızı nasıl suçlayabiliriz?
Adaletsizliğin, ahlaksızlığın, şiddetin normalleştiği bir ülkede evlatlarımızdan ne bekleyebiliriz?
Yavaş yavaş yok olmuyoruz; topluca, gözlerimiz bağlı, kulaklarımız kapalı, ağızlarımıza gem vurulmuş bir şekilde uçurumun dibine sürükleniyoruz.





