Arama

“Biber Kokusu ve Kaybolan Emek: Gaziantep’in Hafızası”

15/09/2025 07:44 | Son Güncelleme : 15/09/2025 10:35 | Müslüm OKATAN


“Biber Kokusu ve Kaybolan Emek: Gaziantep’in Hafızası”

 

Biber kokusu... O koku sıradan bir koku değildir bu şehirde. Bir mevsimin, bir mahallenin, bir çocukluğun, hatta bir şehrin hafızasıdır. Ağustosun son günlerinde güneşin kavurucu sıcaklığıyla kuruyan kırmızı biberlerin yaydığı o keskin ama tanıdık koku, sanki tüm şehri sarar. Balkondan balkona uzanan biber sergileri, damlarda dizilmiş tepsiler, herkesin evinde kaynayan salçaların buharı...

Bir şehir, kokularla hatırlanır derler ya; Gaziantep'in kokusu hep biber olmuştur.

Benim çocukluğumun yaz sonları da hep bu kokuya karışan kahkahalarla geçti. O zamanlar mahallede herkes birbirini tanırdı. Anneler biber çekerken, biz çocuklar koşuşturur, ellerimizi biber suyuna bulaştırırdık. Acısı elimizde kalır, sonra da gözümüzü ovuşturduğumuzda nasıl da ağlardık. Annem gülerek "Biber adamı terbiye eder," derdi. Şimdi düşünüyorum da, o söz sadece acıya değil, hayatın kendisine dair bir dersti aslında. İlginçtir ki o acı; koca mahalleyi, komşuları, çocukları birleştiren, bütünleştiren, mutlu eden bir acıydı.

Bugün aynı mahalleye bakıyorum; biberler yok, çocuk sesleri azalmış. Eskiden salça yapılırken herkes bir araya gelir, komşular birbirine kaşık uzatır, "Seninkinin tadı bir başka olmuş" diye iltifat ederdi. Şimdi herkes kendi evinde, kendi mutfağında. Biber kaynarken kapı çalan pek yok. O eski dayanışmanın yerini sessizlik almış. Sanki biber kokusu bile biraz eksilmiş gibi.

Bazen düşünüyorum, acaba biz mi büyüdük, yoksa şehir mi küçüldü? Eskiden bir damdan diğer dama bağlanan iplerde kuruyan biberler, sadece kış hazırlığı değil, mahalleler arasında görünmez bağlar kurardı. Şimdi ise yüksek apartmanların balkonlarında, tek tük asılı biberleri görünce içim burkuluyor. Çünkü biliyorum ki o ipler kopunca, sadece biber değil, bir kültür de kayboluyor.

Geçen gün pazarda yaşlı bir teyze gördüm. Elinde küçük bir sepet biber vardı. Yanındaki genç kıza, "Eskiden biz bu biberleri dam dolusu dizerdik, şimdi evler yetmiyor, çatı yok, avlu yok," diyordu. Haklıydı da. Artık o sıcak mahallelerin yerini soğuk ve yüksek binalar aldı. O meşhur taş evlerse gece kulübü... İnsanlar, soğuk alışveriş merkezlerinde, benim çocukluk anılarımın fabrikalarda üretilmiş bir benzerini satın alıyor.O an anladım ki, Gaziantep sadece büyümüyor, aynı zamanda dönüşüyor. Belki de biz, o dönüşümün tam ortasında, kaybolan bir hikâyenin tanıklarıyız.

Ama hâlâ ümit var. Çünkü bir koku, bir tat, bir gelenek kolay kolay kaybolmaz. Yeter ki onu hatırlayacak, yaşatacak birileri olsun. Bizler çocuklarımıza sadece yemek tarifleri değil, bir yaşam biçimi de miras bırakırız, bırakmalıyız.

Belki bir gün, yine aynı sokaklarda çocuklar elleri biber suyuna bulanmış halde koşuşturur, anneler damlarda salça karıştırır.

Ve biz, o kokuyu içimize çekip "İşte memleketim," deriz.

Çünkü Gaziantep, sadece taş evleriyle, tarihi çarşılarıyla değil; biber kokusunun hafızamıza

işlediği anılarla yaşar.

Ve bazı kokular vardır ki, insanın ruhuna işler.

Nereye gidersen git, o koku memleketindir.

Gaziantep'tir...

Gelelim asıl gerçeklere!

Bütün yıl bu mevsimi sabırla bekleyen çiftçi emeğinin karşılığını alamıyor; komisyoncular, aracılar ve rantiyeler kazanıyor. Gaziantep'in tarlasındaki alın teri, komisyoncuların cebinde eriyor. Mevcut ekonomik düzen üreticiyi korumak yerine aracılara ve büyük sermayeye hizmet ediyor. Sektör tekelleşiyor. Yok pahasına alınan bu alın teri, son kullanıcıya yani bizlere en yüksek fiyatlardan satılıyor.

Bir diğer kayıp ise kadın emeğinde yaşanıyor. Kadınlar, evlerinde ve köylerinde sürdürdükleri üretimden uzaklaştırılıyor, doğal üretim süreçleri yerine fabrikalarda standartlaştırılmış ve çoğu zaman değerini yitirmiş ürünlerin üretimine yönlendiriliyor. Oysa el emeği sadece bir üretim biçimi değil; kültürümüzün, mirasımızın ve emeğin görünür yüzüdür

O meşhur taş evler mi?

Eskiden çocuk sesleriyle yankılanan bahçelerinde artık gece kulüpleri var.

Her biri eşsiz, her biri bir müze değerindeydi... Ya da eskiden öyleydi en azından.

Yine de bir koku, bir tat, bir gelenek kolay kolay kaybolmaz. Birileri hatırlayacak, yaşatacak ve gelecek kuşaklara aktaracak.

Gaziantep, sadece taş evleri ve çarşılarıyla değil; emeğin, kültürün ve direnişin hafızasına işlediği kültürüyle yaşar.

Ama unutulmamalı: emeğin hakkı verilmezse, sadece geçmiş değil, geleceğimiz de kaybolur.

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.