KÜÇÜK SESSİZLİKLER, BÜYÜK İHANETLER
11/08/2025 13:52 | Son Güncelleme : 11/08/2025 16:15
| Müslüm OKATAN

Bu şehirde ihaneti yapan kadar, ona sessiz kalan da suçludur. Bunu laf olsun diye söylemiyorum; her gün aynı masada, aynı çatıda, aynı havayı solurken gördüğüm şey bu.
İlk ses yükselten, ilk taşı yemiş biri olarak hem haksızlık ve hukuksuzlukla hem de bağnazca biat edenlerle çetin bir savaştan çıkmış bir siyasi olarak söyleyecek ne çok şey var… Ancak dilim hepsine dönmez, benim şiarıma da sığmaz.
Belediye meclisine imar değişikliği gelir. Herkes bilir ki bu değişiklik sadece bir kişiye yarar. Duyarız, biliriz, yanımızda konuşulur: “O arsayı falan iş adamı istiyor, pazarlığımız devam ediyor.” Ancak isim söylenmez, ama bakışlar masanın sağ köşesindeki adama kayar. Birileri “Oy çokluğu bizde, geçer” der. Ve dosya, tek itirazsız geçer.
İkinci gün, ihale listesi açılır. Katılan firma bellidir, alacak olan da bellidir. Teklif zarfları açılırken yüzlerdeki rahat gülümseme, sonucu önceden bildiklerini gösterir. Yanımdaki bir meclis üyesi eğilip kulağıma “Böyle gelmiş, böyle gider” der. Buradaki asıl sistem, haksızlığın aleni, sessizliğin ise organize olmasıdır.
Üçüncü gün, gece yarısı belediyenin web sitesine bir satış ilanı düşer. Sabah arsa el değiştirir. Sorarsınız: “Bu kadar hızlı nasıl satıldı?” Cevap kısa: “Takip eden aldı.” Takip edenin kim olduğunu herkes bilir, ama kimse ağzını açmaz.
Ve işte bu küçük sessizlikler, her gün biraz daha büyür. Ama ben susamıyorum. Çünkü biliyorum ki sustukça kötülük daha pervasız, haksızlık daha utanmaz oluyor.
Spekülatif başkan da böyle büyüttü kendi sessizliklerini. Önce gördü, sonra çarkın bir dişlisi haline geldi, ardından üstünü örttü. Koltuğunu korumak için gerçeği halktan sakladı. İstifası bir hesap verme değil, düpedüz kaçıştı. Arkasında şaibeli imar kararları, yolsuzluk söylentileri ve halkın güvenini parçalayan bir enkaz bıraktı. Bilinmelidir ki Cumhuriyet Halk Partisi okyanus gibidir; içine sızan karayı, pisliği kusar. Partide barınamadı ve kaçmak zorunda kaldı.
Ama mesele sadece onunla bitmiyor. Bizim partimiz çok seslidir; herkes her konuda fikir özgürlüğü ile konuşur. Ancak bazıları var ki; halkın iradesini gasp edip, siyasi dolandırıcılık ve hülle ile başkanlığı AK Parti’ye sığınarak götürmeye çalışan bir belediye başkanının yönettiği mecliste çalışmanın ne demek olduğunu bilmiyor. O mecliste görev yapmak, sadece siyaset değil; her gün vicdanınla hesaplaşmak demektir.
Geçenlerde bir partili yanıma geldi ve bana “Böyle gelmiş, böyle gidecek. Sen boşuna emek veriyorsun. Tek adam politikası olan ülkede hiçbir şey yapamazsın” dedi. Bu partiye yıllarca emek vermiş bir partili… İşte tam da bu zihniyet yüzünden buradayız. Bu ülke batsa da, eğitim ve adalet sistemi çökmüş olsa da, ekonomi ve hayat mücadelesi ile vatandaşın beli doğrulmaz hale gelse de, her geçen gün umut biraz daha azalsa da… Biz inananlar bu yoldan dönmeyeceğiz. Vazgeçmek, teslim olmak demektir. Ve biz teslim olmayacağız.
CHP’de de tablo farklı değil. Makama çökenler, geleni dışlayanlar, partiyi kısır döngüye hapsedenler… Rakip partiyle değil, kendi arkadaşlarıyla mücadele edenler… Sonra dönüp “Neden kazanamıyoruz?” diye soruyorlar. Cevap basit: Kendi sessizliklerinle, kendi ihanetlerinle kaybediyorsun. Senin davan kendinle mi be adam? Sen eline baltayı almış, kendi bedenine vuruyorsun. Hırs çok çirkin bir şey, çok tehlikeli… Kısa vadede kazandırır, uzun vadede bitirir. İz bırakacak olan azimdir. Şimdi azim ve kararlılıkla birlik olma zamanıdır!
Benim için zor olan ne biliyor musunuz? Sadece ihaneti yapanla aynı masada oturmak değil, o ihaneti görüp de ses çıkarmayanlarla mücadele etmek. Çünkü bazen ihaneti yapanın adı unutulur… “Sessizlik, yalan söylemenin en masum halidir” derler.
Sustunuz ve izlediniz ya da kaçmadınız diye halkın size ikna olacağını bekliyorsanız çok beklersiniz.
Küçük sessizlikler masum değildir. Bir şehir, bir parti, bir ülke; küçük sessizliklerin biriktiği yerden çürür. Ve buradan özellikle gençlere sesleniyorum: Bu ülkenin geleceği sizin ellerinizde. Siz susarsanız, biz kaybederiz. Siz geri çekilirseniz, onlar kazanır. Bazen tek bir söz, tek bir itiraz, tek bir “hayır” bile tarihi değiştirir. Küçük sessizlikler, büyük ihanetlere yol açar. Ama küçük direnişler de büyük değişimlerin ilk işaretidir.
Unutmayın; vazgeçmek, teslim olmak demektir. Biz teslim olmayacağız… Siz de olmayın. Bu vatan, bu bayrak ve bu memleket bizim. Asıl sahibi halk olan bir coğrafyada analar ağlarken, kazanlar kaynamazken pembe gözlükleri çıkarmanın artık vaktidir.
Ve Atatürk’ün emanetini hatırlayın:
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir… Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi işgal edilmiş olabilir.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, işgal kuvvetlerinin siyasi emelleriyle birleştirebilirler.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk istiklâlini ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.”
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”





