YAZARLAR

Toplum Olarak Nereye Gidiyoruz?

 

Son zamanlarda kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan biri bu: Toplum olarak nereye gidiyoruz?

Sokaktaki insandan siyasete, sosyal medyadan aile ilişkilerine kadar her yerde bir çözülme, bir yorgunluk ve bir umursamazlık hali hâkim. Sanki herkes bir koşuşturmaca içinde, ama nereye koştuğunu bilen kimse yok.

Artık birbirimizi dinlemiyoruz.

Bir fikir duyduğumuzda anlamaya değil, cevap vermeye hazırlanıyoruz. Empati yerini öfkeye, hoşgörü yerini kutuplaşmaya bıraktı. Herkes kendi haklılığının peşinde; kimse “acaba yanlış olabilir miyim?” demiyor.

Eskiden komşuluk, dayanışma, saygı dediğimiz kavramlar hayatın doğal bir parçasıydı. Şimdi ise bunlar nostaljik anılar gibi. Sosyal medya beğenileri, sahte gülümsemeler, paylaşılan yapmacık mutluluklar arasında gerçek duygular kayboldu.

Gençler umutsuz, yaşlılar kırgın, orta yaşlılar yorgun. Herkes bir şeylerin eksik olduğunu hissediyor ama kimse o eksiği tamamlamak için adım atmıyor. Çünkü artık “ben” çağı başladı. “Biz” olmayı unuttuk.

Oysa bir toplumun çöküşü, ekonomiden ya da siyasetten önce ahlaktan ve vicdandan başlar.

Birbirine güvenmeyen, saygı duymayan, sevgiyi küçümseyen bir toplumun geleceği ne kadar parlak olabilir?

Belki de yeniden başlamanın zamanı geldi.

Birbirimizi suçlamak yerine anlamaya, yargılamak yerine dinlemeye, öfke yerine sevgiye dönmeye…

Çünkü aksi halde, bu gidişin sonu karanlık.

Ve biz, birbirimizi kaybederek hiçbir yere varamayız.